Mutluluğun birinci kaynağı bireyin yaşantısını özgürce kontrol edebilmesidir; mecburiyet azaldıkça mutluluk artar, o nedenle de özgürlükler arasında sıkılma özgürlüğüne en ön sıralarda yer verilmesi gerekir — diye düşünüyorum.
Sıkılma özgürlüğünün konu edilmiyor olmasının bir nedeni sanırım bunun yönetenlerin yönetilenlere tanıdığı bir hak değil, bireyin kendine tanıdığı bir hak olması. O açıdan, belki de elde edilmesi en güç özgürlük budur diyebiliriz.
Bu yazıyı okuyanların epeycesi gibi ben de sabah akşam kimin ödlek ve (dolayısıyla) aptal, kimin yiğit ve (dolayısıyla) akıllı olduğundan konuşan insanlar arasında yetiştim. Hayatları bitmez tükenmez bir “ben haklıyım, sen haksız” didişmesiyle geçen, çocukken bile bu kavgalaşma enerjisini nereden buldukları aklıma takılan, tatsız tuzsuz insanlardı:
Yıllarca aynı işleri yapıp, aynı sözleri duyup söyleyip, aynı yerde, aynı kişilerle birlikte yaşamak zorunda olduğu için bunalan, ama hayatını değiştirmeye, toplumsal şablonlardan biraz olsun sapmaya ödü kopan insanlar. Daha beter hallerde olabileceklerini düşünüp bir yandan hayatlarının tekdüzeliğine korku içinde şükreder, diğer yandan bu tekdüzeliğin sıkıntısıyla hırçınlaşırlardı.
Bir toplumda belirsizlikler ve öngörülemezlikler arttıkça korkunun, dolayısıyla da tutuculuğun arttığı çok farkında olunan bir gerçeklik. Tutucu diye, emniyetini sınanmış ve kemikleşmiş toplumsal formüllerin dikte ettiği biçimde yaşamakta bulan insanlara deniyor. Başka bir deyişle, beklenmedikten ve belirsizlikten ödü kopan, kendini tekdüzeliğe ve tekdüzeleştirmeye mahkum etmiş insan.
Diyorum ki: Şu günlerde bütün dünyada sancılarıyla kıvranmakta olduğumuz önlenemez değişim, artık istesek de kendimizi bir eve mahkum etmemize olanak vermeyecek. Yeni dünya düzeninde sınırlar, kavimleşmeler, bölükleşmeler giderek anlamsızlaşmaya, fiziksel ve zihinsel mobilite hızla artmaya başlıyor.
Bir baltaya sap olmak yerine baltadan baltaya sıçrayan esnek hayatlar sürmek giderek daha mümkünleşiyor. Yeni kuşakların sıkılma özgürlüklerini bizlerin bir türlü beceremediğimiz kadar, doya doya yaşayabilecekleri bir düzene doğru gidildiğine inanıyorum.